DOKU
bir yüzey üzerinde yer alan üç boyutlu gözlenebilir ve/veya hissedilebilinir hareketler
Doku dünya üzerinde yer alan her yüzeyde var olan fiziki bir durumdur. Cam, metal panel gibi pürüzsüz yüzeylerde bile mikroskop altında bakıldığında bir doku olduğunu görsek dahi biz içmimarların ilgi alanı gözle görülür ve dokununca hissedilen dokudur.
İçmimarlar Dokuyu tasarımlarında neden kullanırlar?
- İç ve Dış yüzeylerde monotonluğu kırmak, bu yüzey üzerine bir hareket vermek yada odak noktası oluşturmak için
- Zıtlıklar yaratmak için
- Optik iluzyonlar yaratmak için
- Dokulardan oluşan bir desen yaratmak için
- Zeminlerde kaymayı engellemek için (havuz, spa vb)
- Işık gölge oyunu yaratmak için
- Tasarımın estetik değerini arttırmak için
Bir yüzeyin dokusu dokunarak yada gözle hissedilebilinir. Elimizle dokunduğumuzda hissettiğimiz doku gerçek bir dokudur (bir ağacın gövdesi, bir seramiğin dokusu, bir kumaşın örgüsü). Elimizle dokunmadan gözümüzle algıladığımız bir doku ise bizde dokunarak elde edeceğimiz bir hissi uyandırsa bile tamamen sanal bir doku olabilir (bina cephelerindeki ahşap görünümlü kompozit kaplamalar).
Gözümüzle algıladıklarımız ile elimiz ile algıladıklarımız arasında yakın bir ilişki vardır. Pürüzsüz, parlak bir krom yüzey gördüğünüzde, elinizle dokunmuş gibi yüzeyin pürüzsüzlüğünü ve soğukluğunu hissedersiniz. Bilinç altınız size, o yüzey hakkındaki geçmişten gelen bilgilerinizi tekrar canlandırıp sunar.
Dokunun içmimarideki önemi burada ortaya çıkar. İçmimari insanların sadece görsel algısına hitap etme sanatı değil aynı zamanda duygularına hitap etme becerisidir. Kullanacağımız dokular sadece görsel olarak değil aynı zamanda psikolojik bir etkide bırakmaktadır.
İçmimar bu yüzden dokuların insan üzerindeki psikolojisini düşünüp (hijyen duygusu, doğallık duygusu, sıcaklık/soğuklu duygusu vb) buna göre doku uygulamalıdır.
Genel olarak pürüzlü yüzeylerin daha doğal ve sıcak bir his verdiğini, pürüzsüz yüzeylerin ise daha soğuk ve yapay his verdiğini söyleyebiliriz.
Parlak, pürüzsüz yüzeyler ışığı yansıtır, ilgi odağı olur ve göz alır. Pürüzlü yüzeyler ise ışığı yutar, bu pürüzler arttıkça yayacağı gölgeler artacağı için aynı renk ile boyanmış iki yüzey arasında pürüzlü olan yüzey her zaman daha koyu olarak algılanacaktır.
Doku aynı zamanda renk üzerinde de bir hakimiyet kurar ve renklerin genel kabul edilen psikolojik etkilerini manupile edebilir. Örneğin soğuk bir renk olarak kabul edilen mavi, pürüzlü bir yüzeyde uygulandığında, ışık ve gölge oyunlarının yüzeyde yaratacağı etki ile kabul edilen soğuk etkisini kaybedebilir (Ege mimarisi vb) benzer bir şekilde sıcak bir renk olarak kabul edilen kırmızı, pürüzsüz ve parlak bir yüzeyde uygulandığında sıcaklık etkisi azalacaktır (parlak bir araba yüzeyi, kırmızı parlak lake bir yüzey vb)
Dokulu yüzeylerin bir özelliği ise mekan algısını etkilemesidir. Doku büyüdükçe mekanın alan algısı düşer, yani olduğundan daha küçük algılanır, doku küçüldükçe ise mekan alan algısı yükselir, yani olduğundan daha büyük algılanır.
Doku hijyen konusu ile bire bir ilişkili bir mevzudur. Doku arttıkça temizlik zorlaşır, bakım ve temizlik daha sık yapılmalıdır. Doku azaldıkça ise temizlik kolaylaşır. Ancak şöyle bir durum da vardır. Dokulu bir yüzey kiri daha az gösterirken, parlak pürüzsüz bir yüzey en ufak bir kiri anında gösterir. İçmimarlar zeminde dokuyu belirlerken, bu alanın insan trafiğini ve temizlenme imkanlarını göz önüne alarak karar vermelidirler.
Estetik açıdan dokuların mekanlara bir karakter verdiği kesindir. Ancak mekanı olduğundan daha kalabalık gösterdiği için, sakinlik ve dinginlik aranan mekanlarda dokudan kaçınmak doğru bir yaklaşım olabilir (meditasyon yapılan bir mekan, ders çalışma mekanı, labaratuar vb).
Güçlü dokular en sık ticari mekanlarda kullanılır. Güçlü bir doku ile pürüzsüz bir yüzeyi yan yana kullanarak tezat yaratmak mekana hem dinamizm katacaktır hem de eski bir yapıya çağdaş bir dokunuş yapıldığı mesajını da verecektir.
Tamamen monokrom (tek renk ve tonları) ile renklendirilmiş mekanlarda monotonluğu kırmak isterseniz farklı dokular kullanmak başarılı bir yöntem olabilir.
M.Des Can Külahcıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder