4 Ağustos 2018 Cumartesi

Sakız'ın fethi, İzmir'de kurulan bağımsız Türk devleti ve Çaka Bey

Merhabalar,
Çaka bey kimdir? 

  • İzmir'i, Sakız'ı ve Midilli'yi ilk fetheden Türk
  • İlk Türk denizcisi ve Amirali
Bakalım neymiş bu Çaka Bey'in hikayesi diye bir gün araştırma yapmaya karar verdim, ulaştığım bilgiler aşağıdadır..

Çeşme'ye gelenler bilir, Alaçatı'dan Çeşme merkeze doğru giderken yolun sol kısmında tepe üzerinde beyaz, yalın, çağdaş bir heykel görürler. Denizdeki dalgaları sembolize eden bu heykelin ortasında, İzmir, Sakız ve Midilli fatihi ilk Türk amirali Çaka Bey'in büstü vardır. Bu bölge Çaka Bey'in mezarı olarak kabul edilir. Gece bem beyaz parlayan bu tepe benim için sadece Çeşme değil İzmir'in de en önemli noktalarından birisidir.


Tepedeki Heykel

Çaka Bey'in kurduğu İzmir Türk Devleti (Batılı kaynaklara göre) yada Çaka Beyliği (Türk kaynaklarına göre) ne yazık ki kısa soluklu bir devlet olmuştur (1081-1097). 16 sene boyunca Ege Denizi’nde hâkimiyetini kurmayı başarmış, Türk tarihimize Barbaros Hayrettin Paşa'dan 4 dört asır önce Birinci ve İkinci deniz zaferlerimizi kazandırmıştır. 
Çaka Bey'in yaşam öyküsüne ise Bizans ve Selçuklu kaynaklarından ulaşmak mümkün. Kısaca bu hüzünle biten hayata bakalım:
İzmirli Rumların Tzachas ismini verdiği, Bizans imparatorunun Protonolilismus ünvanını verdiği Oğuzların Çavuldur boyundan olan Çaka Bey, Anadolu’nun fethi sırasında, Danişmend Gazi’nin kumandanlarından akıncı bir beydi, sayısız çatışmalardan sonra en fazla Malatya dolaylarında başarılı mücadeleler gösterip ismini duyurmaya başlamıştı.

Ne yazık ki İzmir'e yönelttiği akınlardan birisinde Bizans Kumandanı Aleksandros’a esir düştü ve "bey" olduğu için politik sebeplerden dolayı İstanbul’a tutsak olarak götürüldü. 
Yunanca öğrendi. Burada geçirdiği zaman da imparatorun dikkatini çekti ve saraya alındı. Yıllar içerisinde faydalı icraatlarından dolayı Protonolilismus (soyluluk unvanı) ile bazı imtiyazlar da elde etti.  
Ayrıca Bizans’ın tarihini, güçlü ve zayıf taraflarını öğrenmiş oldu.
Çaka Bey’in İstanbul maceralarını ona gönlünü kaptıran Bizans İmparatoru Aleksi Komnen’in kızı Anna’nın yazdığı bir eserden öğrenmekteyiz.

"Çaka Bey, Anadolu’ya akın eden gazilerin en genci idi. O da silah arkadaşları gibi nam kazanmak üzere akınlara karışmış; önce Kastamonu ve Bolu taraflarında savaştıktan sonra İzmir taraflarına gitmişti. Bu havalideki savaşlarda gösterdiği cesaret dolayısıyla şan almıştı.

Bizans İmparatoru, İzmir’den Türkleri atmak üzere bu bölgeye bir kuvvet göndermişti. meşhur Bizans komutanlarından Kabalika Alexander Türklerle muharebe ederken eline yiğit bir delikanlı esir düştü.

Bu ele avuca sığmayan delikanlı, komutanın dikkatini çekti. Bu genç çok yakışıklı ve pek de sevimli idi. Adı Çaka idi. Bizanslıların yaptığı araştırma sonunda onun Türkmen Beylerine mensup olduğu anlaşıldı. Bizans komutanı zaferinin bir nişanesi olmak üzere Çaka’yı o zaman İmparator bulunan Nikaforos’a gönderdi. Çaka Bey, Türkmen kıyafetiyle Bizans sarayına getirildi. İmparator, gence:

Adın ne ?
Dediği zaman, O, vakur ve yiğit bir tavırla:
Çaka! Dedi.
Çaka’nın erkek tavırları İmparatorun çok hoşuna gitti. Gülümseyerek:
Bu sarayda senin unvanın “Protonolilismus” olsun! diye iltifatta bulundu. Çaka, diğer esirler gibi ağır işlerde kullanılmayıp, sarayda alıkonulmasından memnun olmuştu. Burada Homeros’un İlyada adlı meşhur eserini okuyacak kadar Yunanca öğrendi
."
Asil bir soydan gelen Çaka, Bizans sarayında bir şehzade muamelesi görmekte idi. 1081 yılında Bizans tahtına I. Aleksios Komnenos'un geçti ve yeni imparator, Çaka’dan hoşlanmamıştı. Onu sarayda kazandığı bütün imtiyazlardan mahrum etti. Saraydan da çıkardı. 
Bir fırsatını bularak İstanbul’dan İzmir’e kaçman Çaka Bey, İzmir’e gelir gelmez, Türkmen oymaklarından birçok yiğidi başına topladı. Bu kuvvetlerle İzmir şehrine taarruz ederek burayı Rumların elinden almaya muvaffak oldu. Bu suretle İzmir’in ilk fatihi Türkmen beylerinden Çaka Bey olmuştur.

Çaka Bey fethettiği İzmir şehrinde bağımsız bir İzmir Türk Devleti kurarak kendi hükümdarlığını ilan etti. O tarihlerde Efes şehrini de yine Türkmen Beylerinden olan Tanrıvermiş Bey zaptetmişti. 
Çaka Bey, Güney sınırı güvence altına aldığı için gözünü kuzeye hatta "Constantinapol" yani İstanbul'a çevirmişti.
Sahip olduğu ünvan ve onu saraydan kovan Aleksios'a olan şahsi kini ile Balkanlar'daki Peçenekleri organize etmeye başladı aynı zaman da, Bizans Ordusu içerisinde kendisine yakın olan Generaller ile iletişim halindeydi.
Bu durum hakkında istihbarat edinen Aleksios, Balkanlara gönderdiği ordu ile 80.000 Peçenek Türk'ünü katlederek Kuzey Batı'dan gelebilecek olan bir tehlikeyi daha oluşmadan bertaraf etti. Bizans tarihçilerinin önemli İmparatorlar arasında Aleksios'u saymamasının veya gözardı etmelerinin bir sebebi yaptığı bu ve benzeri katliamlar olmuştur denilebilir. Halbuki Aleksios Bizans'ın son savaşçı İmparatorudur diyebiliriz. 14 yaşından beri savaş meydanlarında hem Türklere hem Normanlara hem de isyancı Kıbrıs ve Girit generallerine karşı savaşan bu Bizans imparatoru, sert mizacı ile Bizans tarihinde yerini almıştır.
Balkanlardan gelişen Peçenek katliamı esnasında yardıma gidemeyen Çaka bey çok üzülmüş ve bir süre için kendi krallığına odaklandı. Bu süreçte Çaka Bey, İzmir’de evlendi. Bir müddet sonra bir kız çocuğu dünyaya geldi. Çaka Bey’in, Yalvaç adında bir erkek kardeşi vardı

Çaka Bey, Balkan katliamından kendisine bir ders çıkartarak daha önce hiç bir Türk'ün yapmadığı bir işe kalkıştı. Bir donanma kurmak. İzmir limanındaki tersanelerdeki Rum ustalar vasıtasıyla bir kaç sene içerisinde ilk Türk donanmasını meydana getirmeye muvaffak oldu.

Donanmanın oluşturulduğu 1081 yılı, aynı zamanda Türk Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.
Göztepe'de yer alan Ege Denizi Fetheden, Deniz Atı üzerindeki Türkleri Sembolize eden Heykel

Çaka Bey’in donanması üstü kapalı kırk gemiden oluşmaktaydı. İlk defa Foça şehrini fetheden Çaka Bey ve denizcileri, buradan sonra Midilli adası önüne geldi. Midilli Valisi Alpos’a, adanın teslimi için haber gönderdi ancak Vali bu beklenmedik şekilde ortaya çıkan ilk Türk donanmasından korkarak bir gemi ile İstanbul’a kaçtı. Çaka Bey'in kurduğu devletin askerleri Midilli Adasına girerek şehrin kalelerine bayraklarını çektiler. Ne yazık ki bu bayrağın şekli ve renklerine ulaşamadım.

Çaka Bey Midilli’yi fethettikten sonra Sakız Adasını da ele geçirdi. Çaka Bey’in adaları birer birer zaptetmesi üzerine Bizans İmparatoru Aleksios , iki kumandan idaresinde bir Bizans donanmasını Akdeniz’e gönderdi. Çaka Bey’in kaptanlık yaptığı donanma, Bizans gemileriyle harbe tutuşarak birçoğunu batırdı, geri kalanlar ise İstanbul'a geri kaçtı. 

Türklerin, Akdeniz’de Bizanslılara karşı ilk zaferi olan bu olay tarihe  ''Koyun Adaları Deniz Savaşı'' olarak geçti. Bu zaferden sonra önü açılan Çaka Bey, İzmir'den Çanakkale'ye kadar olan bütün adaları tek tek almaya ve Trakya'nın Ege kıyısına seferler yapmaya başladı.

İzmir Türk Devleti (Batılı kaynaklara göre) yada Çaka Beyliği (Türk kaynaklarına göre) ne yazık ki kısa soluklu bir devlet olmuştur (1081-1097)

Çaka Bey’in bu ilerlemesi karşısında onu denizde alt etmeyi ve Sakız'ı geri almaya niyetlenen Aleksios, bu defa meşhur kaptanlarından Konstantin'i göndererek daha önce Constantinapolis'den kovduğu Tzachas'ı yani Çaka'yı Sakız'dan da kovmaya niyetliydi.
Donanma gemilerine sadece Bizans denizci ve askerlerini değil, 500 Flandr’lı (Fransa Belçika yöresinden gelen paralı asker) şövalye bindirdi. Bizans donanması bir mukavemet ile karşılaşmadan Sakız limanına yanaşarak şovalyeleri karaya çıkardı, kaleyi kuşattı ve kalenin düşmesini beklemeye başladı. Sakız'da konuşlanmış olan Çaka Bey'in askerleri ise kuşatmaya direnmeye devam ettiler. 
Çaka Bey, İzmir’de gelişmeleri duyar duymaz, daha da güçlendirilmiş donanmasıyla Sakız Adasına Çeşme tarafından yanaştı. Gemilerini Sakız limanı karşısında birbirine zincirlerle bağlayarak hilal şeklinde vaziyet alıp senkronize bir şekilde Bizans donanması etrafını sarmaya başladı. Aleksios'un çok güvendiği meşhur kaptanı Konstantin, bilmediği bu düzen karşısında karşı bir düzen oluşturamadı ve Çaka'nın donanması yanaşık nizamda Bizans gemilerine yaklaşınca düşmanı bir ok yağmuruna tuttular. Bu durum karşısında Konstantin, adada yer alan şovalyelerin Çaka'nın işini bitireceğine güvenip Sakız adasının Batı kıyısına gemilerini çekti.

Çaka Bey Sakız limanına nazır duran kale önüne çıkartma yaptığında karşısına atlı ve zırhlı şövalyeler uzun mızraklarıyla çıktı. Çaka, Türkmenlerin çoğunluğundan oluşan ve ok kullanma konusunda uzman olan askerlerini üç seviye üç sıra şeklinde dizerek bu şövalyelerin atlarına ok atarak teker teker vurmaya başladılar. Yaya kalan ve ağız zırhlar içerisinde yavaş hareket edebilen 
Flandr’lı paralı şovalyeler, hafif zırhlı, zırhsız ama çevik ve hızlı Türkmen askerleri tarafından kısa sürede Sakız'da imha edilmiş ve Çaka Bey, Sakız Harbinden de muzaffer olarak çıkmıştı.



Caka Bey adına bastırılan para



Çaka Bey, bu zaferleri kazandıktan sonra tarihte bir çok komutanın yapmış olduğu ve yapacağı en klasik hatayı yaptı, hırsına yenilip, Aleksios'u İstanbul'da yok etmek için harekete geçti. 
Planı Çanakkale Boğazını geçerek Trakya’yı elde etmek. Balkanlarda yaşayan ve Aleksios ile hesabı olan Peçenek ve Hıristiyan Oğuzlardan bir ordu vücuda getirmek ve en sonunda İstanbul’u ele geçirmekti. 
Güney sınırında yer alan Efes kentindeki Türkmen beyi ile arası ile olan Çaka Bey 1092 yılında, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçaslan’la dostluk kurmak istedi. İznik kentini başkent yapmış olan I. Kılıçaslan, Çaka Bey'in kız kardeşi ile evlenmiş ve akraba olmuşlardı.

Çaka Bey, Çanakkale havzasını ardından Edremit'i kısmen ele geçirdi. Bu esnada Balkanlardaki Peçenekler ile sıkı iletişim halinde iken 
Aleksios karşı hamlesini yaptı. Kılıçaslan’la bir anlaşma yaparak Selçukluların, Çaka Bey’in Marmara’ya doğru ilerlemesine mani olacaklardı.
Aleksios, Bizans için daha büyük tehlike olan Selçuklular'a imtiyazlar vererek, kişisel husumeti olan Çaka Bey'i hedef alması belki de Bizans'ın uzun vadede yok olmasının kapısını da aralamış oldu.

Çaka Bey, Çanakkale'de Abidos kuşatması sırasında hiç beklemediği bir anda Bizans donanması  tarafından denizden, Selçuklu ordusu tarafından ise karadan ablukaya alındı.  
İki ordu arasında sıkışan ve bu ittifaktan haberi olmayan Çaka Bey akrabası olan I. Kılıç Arslan'ın yanına yardım talebi ve durumu açıklığa kavuşturmak için gitti. Kılıç Arslan, daha önce Çaka Bey'in kız kardeşiyle evlenmiş olmasına rağmen akrabası Çaka'yı kılıcını çekerek şahsen katletti. 
Bu haberin duyurulması ile dağılmaya başlayan Çaka'nın ordusu ise Bizans ve Selçuklu ordusu tarafından Abidos önünde yok edildi.
Ege bölgesinin ilk fatihlerinden olan Çaka Bey, böyle bir hilenin kurbanı olup öldüğü sırada tarih 1097 idi. Böylece, İzmir Türk Devleti kuruluşundan sadece 16 yıl sonra yıkılmış oldu.

Can Külahcıoğlu

Konu ile ilgili yaptığım resim:



20 Temmuz 2018 Cuma

İlişki Koçumuz 2. Beynimiz

kafa karışıklığı ve kararsızlık - çağımızın hastalığı




Bilim insanları iki adet beynimiz olduğu hakkında ciddi söylemlerde bulunuyorlar.
Birincisi kafatasımız içerisinde olan beyaz süngerimsi organ.
İkincisinin ise bağırsaklarımız olduğunu iddia ediyorlar.


ikinci beyin?



Şimdi bazı olayların akışına ve günlük hayatımızdaki etkisine bakalım:

- eğer hiç midye yemediyseniz midye yeme konusunda ya heyecan hissedersiniz yada tereddüt
- eğer geçen hafta midyeden zehirlendiyseniz, bu hafta midye yemezsiniz - eğer geçen sene midyeden zehirlendiyseniz bu hafta bir tepsi midye yemek isteyebilirsiniz
- eğer midyeden hiç zehirlenmediyseniz ve tadını sevdiyseniz bu hafta gene midye yiyebilirsiniz

- eğer ilk defa bir ilişki yaşacaksanız hem heyecan hem endişe hissedersiniz - eğer bir ilişkide üzülen tarafsanız bir süre ilişki yaşamak istemezsiniz
- eğer bir ilişkide üzülen taraf da olsanız bir süre sonra gene ilişki yaşamak istersiniz
- eğer bir ilişkide üzülmeyen tarafsanız kısa bir süre sonra yeni bir ilişkiye başlayabilirsiniz


algıladığımız her şey gıda, müzik, fotoğraf, resim, duygular, sesler çeşitli hormonları harekete geçirir



Birincil beynimizin en önemli fonksiyonlarından birisi, döngüleri tespit etmek ve kaydetmektir. Örneğin, saat kaçta acıktığınız, wc'ye gittiğiniz, kahve ihtiyacı hissetmeniz, sevişmek istemeniz, duygu açlığı hissettiğiniz, spor yapmak istemeniz, sakinlik arzuladığınız, adrenalin ihtiyacı hissettiğiniz saatler, günler, haftalar belki de aylar. Günümüzde bir çok yazılım firması beynimizin bu işlevini zekaya aktarmaya çalışıyor ama bu başka bir mevzu.


beynimiz rahatlıyor mu? yoksa boşta kaldığı için depresyona mı giriyor?




Birincil beynimiz algıladığı her şeyi arşivindeki eski imgeler ile bağdaştırmaya çalışır, örneğin annenizin yüzünü tam karşıdan görmeseniz de yandan hatta bazen elini bile görünce tanımanız gibi, yada gökyüzündeki bulutları, kahve fincanında gördüğümüz telveyi bir şeylere benzetmek gibi. Aynı şekilde bir şeyi tanımlamak için benzerlik yada zıtlık arar, bu balığın tadı tavuğa benziyor, kırmızı kıyafetler bana enerji veriyor kahverengi kıyafetler ise enerjimi emiyor gibi. İkincil beynimiz ise bu analiz ve matematiğe dayanan bir sisteme tabi değildir.


On defa piyango bileti aldınız ve kazanamadınız, eğer mantıklı karar veren insansanız on birinci defa bilet almazsınız ama içinizde bir kumarcı ruhu var ise o zaman on birinci defa alırsınız çünkü artık sırası geldi diye düşünürsünüz. Aslında her defasında ihtimal oranı aynıdır. Yüz defa yazı tura attığınızda ardı ardına yüz defa tura gelme olasılığı olduğu gibi. Sırası yoktur, matematiği vardır.

Birinci beyin ile ikinci beynin farkını buradan anlayabiliriz. Birinci beynimiz bize matematiksel olarak her yazı tura atıldığında %50 şans olduğunu iletse de ikincil beynimiz bu sefer şansın gülecek diyen sestir.

Yıllardır her cumartesi 3-5 tane Cosmopolitan içip sarhoş olan bir olun, biraz sarhoşluk, baş ağrısı ertesi gün belki kusma ve bir iki eski sevgiliye mesajdan daha kötü bir tecrübeniz olmadığını varsayalım ama bir cumartesi gecesi aşırıya kaçıp barın üzerine çıkıp striptiz yapıp tamamen çıplak videonuz youtube'a düşerse hayatınız geri kalanında bir daha Cosmopolitan içmemeye yemin edersiniz, bir daha o bara adım atmayacağınız gibi çok uzun bir süre alkol görmek istemezsiniz.


Sex and the City dizisinin sembolü olan kokteyl.



Sizi iflasa sürükleyen kötü bir yatırımın yada çok kötü biten bir ilişki gibi durumlarda yaşanan travma bu bardaki olayın başka versiyonlarıdır. Barda yaşanan striptiz örneğini bu travmayı biraz daha somutlaştırabilmeniz için kurguladım.
Nasıl bar olayı sizde büyük bir etki yaratacaksa finansal ve duygusal bir felaket karşısında birinci beyniniz aynı tedbirleri uygulayacaktır.
Yaşanan büyük yıkım karşısında birincil beyniniz sizi yatırım yapmaktan, yeni bir ticari atılım yapmaktan men edecek ise benzer bir şekilde kötü bir evlilik/ilişki ve travma yaratan bir ayrılıktan sonra (belki ölüm) birincil beynimiz bir daha bu acıları çekmemek için (acı hissini veren yoğun hormon salgısının bir daha yaşanmaması için) sizi ilişkilerden kaçan bir insana dönüştürecektir.
Kaydını tutmuş olduğu tüm rutinleri iptal edecek ve tekrarlanmaması için kalın duvarlar ölecektir. Çünkü birincil beynin fonksiyonu budur.



bizi tünelin sonuna gitmeye mecbur hissettiren güdü




İşte bizi bu karanlık kuyulardan çıkartan ikincil beynimizdir, midemizde bir şeylerin kıpırdandığını hissettiğinizde bilin ki ikincil beynin sesi birincil beyni bastırmıştır.
O işe girmek için heyecan duymamızı, o kişinin eline dokunmak için yanıp tutuşmamızı sağlayan, birincil beynimizin duvarlarını zorlayan ikincil beynimizdir.






Belli bir kararı almadan önce tarot kartı açanlar aslında bu kararın sonuçlarını tarot kartlarına atmaktadır, eğer işler iyi giderse ne ala ama kötü giderse suçlanacak kişi bellidir.
Sorumluluktan kaçmak için, bu tarot kartının yerini bazen zar bazen falcı bazen komşumuz bazen ise yaşam koçu alır.
Gerçeklik ile bağlantısı olmayan bu savunma sistemlerini ikincil beynimiz tasarlamıştır.

İkincil beynin bir özelliği de birincil beynin disiplinli bir arşivci edasıyla düzenlemiş ve kaydetmiş olduğu anıları değiştirmesidir, bir tür hacker gibi arşive girer ve kayıtları bozar.
Örneğin çok iyi sonuçlanan bir borsa alımı sonrası ekonomik veriler üzerine analiz yapan bir yatırımcı nasıl karar verdiği hakkında yeni anılar oluşturabilir (rakamlar bana konuştu, iyi bir analiz yaptım, kırmızı iç çamaşırı bana her zaman şans getiriyor gibi)



şans varsa stratejiye çalışmaya ne gerek var



Benzer bir şekilde kötü sonuçlar ile başa çıkmamız için ikincil beyin anılarımızı bir defa daha değiştirilir, kötü bir borsa seansı sonunda suçlu yan masada oturan ve sevgilisi ile bütün gün kavga eden bir mesai arkadaşının yaydığı negatif enerji oluverir.

Güzel bir ilişki yakalayan çiftin, ilk tanışma anlarını her anlatışlarında olayı daha da büyülü bir hale dönüştürüp heyecan katması en sık yaşanan örneklerden birisidir. Barda ilk gördüğü anda "ne güzel popolu kız" cümlesinin yerini bir süre sonra "onu ilk gördüğüm anda ruh eşim olduğunu hissetim" cümlesi alır.


ruh eşi mi hormonsal manupilasyon mu




İşin gizemli yanı ikincil beyin bu hikayeyi bu şekilde defalarca değiştirip anlatınca birincil beyin kendi kayıtlarından şüphe duyar, o kayıtları siler ve yerine bu yeni kayıtları yerleştirir. (belki de psikologların hipnoz seansları bu işe yarıyordur, gerçek ile yüzleşmeye ama bu konuda bir bilgim yok)

Birincil beyin ikincil beynin yoğun baskısı karşısında, beyinde fiziksel olarak yeni anı hücreleri üretir ve yeni sinir bağları kurar ve gerçekten de olayların o şekilde geçtiğine yemin edecek kadar emin olan insanları yaratır.

Aynı olayın iki farklı kişiden farklı farklı dinlememizin bir sebebi de budur.


Bağırsaklarımızın ikinci beynimiz olduğu artık bilimsel olarak ispatlanmış durumda.
Elde edilen bilimsel bulgular, mutluluk, korku, endişe gibi bir çok hormonun burada yuvalanmış olması ve beyne bu hormonları bağırsakların pompaladığını göstermekte.

Buradan bizlere iki sonuç ortaya çıkıyor.

1) Yeme içme şeklimizin önemi: yediğimi gıdalar bizi mutlu ettikçe mutluluk hormonları beynimizi işgal ediyor, uzun süre aç kalınca mutluluk hormonları ise beynimizi terk ettiği için depresyon başlıyor. Uzun süre süren açlık yerine sık sık ama sevdiğimiz gıdaları tüketerek mutluluk döngümüzü daha uzun tutmak bizim elimizde.

Ama asıl önemli olan:

2) İç güdülerin önemi:

Bazen bir insanı ilk gördüğünüz anda o insan ile iyi arkadaş olacağınızı yada tam aksi asla anlaşamayacağınız hissedersiniz, bazı tatillere çıkmadan önce içinizi bir sıkıntı kaplar yada bir buluşmadan/görüşmeden önce heyecandan araba kullanamazsınız.

Matematiksel bir alogaritma ile çalışan, arşivci birincil beynimiz bu duyguların sorumlusu ve kaynağı değildir.

İkincil beynimiz, matematiğe dayanmayan, çözemediğimiz, sanki yabancı bir dilde yazılmış olan alogaritmasının ürettiği, mantıklı bir açıklaması olmayan bu duyguları bize hissettiren organımızdır.

Beş duyuya bağlı olan birincil beynimizin dışındaki diğer duyularımız her neler ise işte ikincil beynimiz bu duyular ile çalışıyor.
Bir çok hayvan bizim iç güdü dediğimiz bu ikincil beyin ile daha rahat iletişim kurduğu için evrenle daha uyumlu bir yaşam sürdürüyor.
Bizler ise birincil beynimize odaklı ve rasyonel düşünce yapısı felsefesi etkisiyle ikincil beynimize çoktan kulaklarımızı tıkadık.

İkincil beynimizi daha çok dinlersek daha mutlu ve evren ile uyumlu insanlar olabilir miyiz?

Cevabı size ait...

Can Külahcıoğlu
20/07/2018










8 Haziran 2018 Cuma

The Little Mermaid



The Little Mermaid'in SSCB ve ABD versiyonları arasındaki fark hem çok çarpıcı hem de üzerine saatlerce fikir alış verişinde bulunulabilinecek kadar engin bir Andersen masalı.

SSCB versiyonu sanatsal ifade olarak bakıldığında derin zenginlikler, bilinçaltına işlenecek algı kalitesi ve tercihi içermekte. 

ABD versiyonu ise lezzetli bir dondurma çekiciliğinde sunulmakta.
Cinsiyet ifadeleri arasında, kadın ve erkeğin formu, seçilen renkler çok şey ifade ediyor.

Ancak işin özetine gelirsem, ABD versiyonu bir çocuğun algılayabileceği renkler ve semboller ile donatılmış. SSCB versiyonu ise bir çocuktan daha çok akademik bir juriye yada eğitim seviyesi ileri 25+ yaş kitlesine tasarlanmış gibi duruyor.


Akademik gözle bakıldığında, SSCB versiyonu daha doğru bir yaklaşım gibi dursa da dünyadaki milyonlarca çocuğa ikisi arka arkaya izlettirilse ABD versiyonunun tercih edileceği ve edildiği aşikar.

Bunun en kısa sebebine gelirsek ABD bu eseri bir eğitim aracı olarak değil pazarlanabilinir bir ürün olarak yaratırken, SSCB sadece bir hikaye anlatmak değil çocukları evrensel ve cinsiyetçi olmayan bir doktrini sunmaya çalışıyor ve tabi bunu yaparken kar/zarar gibi kavramlardan bağımsız bir şekilde yapıyor.

Kısacası çocuğa bir kavanoz nutella sunmak ile bir salkım üzüm verme meselesi, üzüm daha faydalı ama çocuk nutellayı tercih eder.

Anne, babanın görevi çocuğu nutellaya değil üzüme yönlendirmek.

Ama bakkal çok aç gözlü.

Hem çocuğu nutella bağımlısı yapmak istiyor hem ailenin parasını ellerinden almak.
CK


Amerikan Küçük Deniz Kızı



Rus Küçük Deniz Kızı



5 Haziran 2018 Salı

BRATISLAVA

Bratislava'ya 2018 Mayıs ayında gittim.

Şahsi tecrübelerimi yazacağım doğal olarak.

Ben Viyana'dan gittim otobanda 1 saat gibi bir süre sürdü, Avusturya'dan çıkıp Slovakya'ya geçtiğiniz anda yollar bozulmaya, çizgilerde o titizlik kaybolmaya başlıyor.
Kısaca eski dünyaya yavaş yavaş girmeye başlıyorsunuz.

Problem: Eğer benim gibi vodafon kullanıcısı iseniz kötü haber burada vodafon red15 tarifesi çalışmıyor bende bunu bilmediğim için 3-4 whatsapp mesajı için 100tl para ödedim İzmir'e dönünce. Kısaca Slovakya'ya girerken telefonunuzu uçak moduna alınız, zaten her yerde wifi var.

Kolaylık: Sokaklarda herkes İngilizce konuşuyor. Etraftaki insanlar çok naif, sakin, kibar ve güler yüzlü, alçak gönüllü bir halk diyebiliriz kısaca.

Fiyatlar: Cafelerde fiyatlar Belgrad hariç gittiğim her yere göre en düşük fiyatlar. Kısaca ülke ucuz. Burada kalın burada takılın Viyana'ya (80km) gidin gezin gene gelin çok daha ucuza bir tatil olur.

Park yeri: Sokak aralarında yerlerde beyaz kareler var, o beyazların içine park edebiliyorsunuz, o beyaz kare içerisinde bir çarpı var ise park etmiyorsunuz. Kaldırımların bazılarının üzerinde de beyaz kutular var bizim burda olmayan bir uygulama. Kaldırımdaki bu beyaz kutulara haftasonu park serbest hafta içi yasak.

Bratislava'da otelimiz bizim İstiklal caddesi gibi araba girmeyen bir sokakta idi.
Otele yakın bir yerde park edip yürüdük. Zaten şehir içerisinde araba kullanmak çok zor çünkü her yerde 5 şerit tramvay var.




Şehir çok küçük ve binalar çok devasal değil bu yüzden hemen şehre ısınıyorsunuz. Biz vardığımızda kent meydanında protesto gösterileri, bir mitingi vardı. Önce konser var sandık ama sadece barışçıl bir mitingmiş. Detayları öğrenemedik.





Harita'da 3 yer işaretledim. Çünkü ben buraları gezdim, 1. Bölge cafeler 2. Bölge casino 3. Bölge ise barlar sokağı diyebiliriz kısaca.





1. Bizim olduğumuz meydan da harika cafe ve restaurantlar vardı. İnsanlar çok sıcak sizinle sohbet ediyorlar. Bir iki saat sonra tekrar karşılaşınca selam veriyorlar. Bir şey sorunca neredeyse elinizden tutup götürecek kadar misafirperverler. Avrupa'da yaşayacak olsam burada yaşayabilirdim sırf bu yüzden. Burada akşam 8 gibi herkes evlere yada yemeğe kaçıyor 10a kadar meydan bom boş 10dan sonra oturacak yer bulamazsınız.




Gece 10'dan sonra burada en popüler iki aktivite var birincisi hınca hınc dolu olan şehrin en popüler mekanı Bukovski bar.

Bukowski Barın sağında ve solunda da böyle dar girişli mekanlar var ama içerileri geniş

Bukowski Barın içerisinde kaybolabilirsiniz alt kat üst kat bahçe ve fotoda kadraja sığmayan bir kubbe altı bölümü var.


İkinci aktivite ise gece 10'da başlayan bira satışı. Burada devasal tanklarda farklı farklı biralar üretiliyor, sizlerde sıraya girip sıra size gelince tercihinizi yapıyorsunuz, ve biranızı alıp meydana geçip insanlarla kaynaşıyorsunuz.. bu kadar basit hayat Bratislava'da.


Bir litre bira 1 euro


2. Bölge ise Casino bölgesi. Ben oynamadım izledim, içeriye ehliyetle bile girebiliyorsunuz. Kıyafet serbest. 3 tane genel oda var tabi mekan baya devasal. Bu arada eğer bu casinoya kayıt yaptırırsanız oynamasınız bile bu casinonun üzerinde Crown Plaza otelinde geceliği 50 euroya kalıyorsunuz 5 yıldızlı otelde ama o kampanya her zaman var mı bilmemem. 1. Dev odada bir sürü masa ve her gece poker turnuvası var. İçerdeki tiplerin hepsi motorcu sakallı Amerikalı tipler gibiydi. ZZ Top tipli adamlar. 2. Oda da bir sürü makine var Çinliler kaynıyor etrafta. 3. alan ise blackjack, rulet gibi masaların olduğu yer. Etrafta dolaşan personel size ne istediğinizi soruyor devamlı ne içerseniz için ücretsiz ama 1 euro bahşiş vermeniz gerekiyor içki başına, racon bu.

Michael's Gate -  Gece Hayatı bu kulenin arkasında



3. Yani son bölge muhakkak gelmeniz gereken bölge. Bu arada bu yazdığım 3 yere de yürüyerek gidebiliyorsunuz. Arada taksiye gerek yok. Yakın mesafeler. Michael's gate isimli kuleden geçtiğinizde abartısız 100e yakın bar/club/restaurantın yer aldığı bir old town a geçmiş oluyorsunuz.

Barlar Sokağında her tarz bar bulmak mümkün

Sokalarda yan yana çeşitli restaurantlar bulabilirsiniz

Restaurantlarda ben Slovak yemeği yedim, hiç beğenmedim, arkadaşım standart Amerikan yemeklerinden yedi ve güzeldi. Karar sizin.


Biraz labirent gibi olsa da her sokakta başka bir olay var



Sonuç: Gece hayatı Viyana'dan daha güzel. Mimari derseniz klasik, barok, modern, brutalist her tarz mimari var, fiyatlar Viyana'nın 3'de 1'i...

tüm bunların dışında şehirde bir sürü konser ve parti posterleri var ama ben bir gece kaldığım için sadece bu kadar keşfedebildim..



iyi eğlenceler..














Terazinin Şakülü

İnsan ilişkileri tolerans denilen gözle görülmeyen şeffaf bir cetvel ile ölçülür.

Bir kişiye toleransınız çok yüksek ise o insan sizin için çok değerlidir ancak ilginç bir şekilde bir insana toleransınız sonsuz ise o zaman o insan sizin için yok hükmündedir.

Bir kişiye toleransınız orta seviyede ise o zaman o kişi sizin için çok değerli değildir ama kaybetmeyi istemeyeceğiniz insan sınıfındadır.

Bir  toleransınız az ise ilk hatasında yol verirsiniz.

Aynı cetvelden herkeste olduğu için insanlar davranışlarına çeki düzen verir.

Buna medeniyet diyoruz.

Medeni ilişkiler bu görünmez terazi ile ölçülür.

Bu terazinin şakülünü bozan insanlara sanatçı denir.

Eğer bir sanat icra eden bu şakülü kırmaz ise yaratıcılığı hep kısır kalır.

Tasarımcı ise hem sanat hem bilimden faydalanmak zorunda olduğu için ne yazık ki insan ilişkilerinde zor denge tutturan birisidir. 

Bir tasarımcı aynı anda hem sanatçının deliliğini hemde bir bilim adamının teknik ciddiyetine sahip olmak zorundadır.

Hepimiz kolay gelsin..



3 Nisan 2018 Salı

Nükleer mi Güneş Enerjisi mi?

Bugün ülkemizde nükleer santral inşaatı başlayacak.


Bu konuda bir kaç şey söylemek istedim bende.
Bugün Türkiye'de nükleer santral kurulması bir gelişim değil gerilemedir. Almanya şu ana kadar 17 santral kapattığı gibi 2022 senesinde ülkede tek bir santral kalmaması kararı aldı.. Peki enerji nereden mi geliyor? Tabi ki sürdürebilir enerji sayesinde...
nükleer mi yoksa sürdürülebilir enerji kaynakları mı?
Türkiye uzun süre güneş alan bir ülke. Bu konuda da bir sorunumuz yok.
uzun vadede güneş enerjisi maliyet olarak nükleerin altında kalıyor







Nükleer enerjinin tercih edilmesindeki unsurlardan birisi nükleer enerjinin üretildiği santralin güneş santrallerine göre daha az alan kaplaması.
Japonya, Kore gibi güneş santrali için alan sorunu olan bir ülke değil. Devasal boş alanlarımız mevcut.
Bir başka konu ise coğrafyanın ne kadar güneş ışığı aldığı.


Ama asıl mevzu maliyet ise aradaki farkı şöyle açıklayabiliriz, güneş paneli tarlalarının işletme maliyeti çok düşük sadece bakım istiyor ama nükleer santral hem uzman hem uzman olmayan ciddi bir iş gücü istiyor.
Nükleer enerjinin riski var ama güneş santralinin ise riski sıfır.
Uzun vadede bakım ve işçilik gideri yok denecek kadar az olan güneş enerjisi karlı.
Nükleerde atıklar başa dert. Nükleer santraldeki cihazların ömrü belli hepsinin değişmesi yenilenmesi gerekiyor, son kullanım tarihi kısa bu cihazların. Güneş santrallerinin ömrü çok daha uzun.



Almanya'dan sonra Amerika'ya da bakarsak benzer bir yolda ilerleme ile karşıkarşıyayız.
Yılların nükleer birikimi olduğu halde 2017'de nükleer ile sürdürülebilir enerji başa başa gelmiş. 2017'de bir çok eyalette nükleer santrallerin fişi çekilmiş ve yenilerinin yapımı iptal edilmiş.
Ortada çok büyük bir pazar var ve her firma kendi fikrini savunacak uzmanlar muhakkak bulacaktır ancak ortadaki bir pazar insanlık için riskler içeriyor diğeri içermiyor şeklinde bakarsak benim oyum sürdürebilir enerjiden yana.

alakalı bir link:

AUTOCAD - Layer Yaratma

  AUTOCAD - Layer Yaratma ve layer mantigi https://youtu.be/JgR_Uwz4zt8